• img
    • Salgın sonrası ilk uçuş

      Salgın sonrası ilk uçuş

      İngiltere’den uçuşların açıldığı haberini duyar duymaz biletimizi aldık ve heyecanlı bir şekilde beklemeye başladık. Çünkü daha evvel, İngiltere-Türkiye arası uçuşların resmi olarak 15 Temmuz’dan itibaren başlayacağı duyurulmuştu. Bazı dostlarımızın bir umut, Türk Hava Yolları'ndan (THY) bilet aldıkları uçuşlar iptal edilmiş, başka tarihlere ertelenmişti. Ancak Haziran ayı itibariyle uçuş rotaları güncellendi. Biz de her şeyi göze alıp, şansımızı denemek istedik.

       

      Bugüne kadarkilerden çok daha farklı bir seyahat olduğunu söyleyebilirim.

      Toplu taşıma kullanmaktan çekindiğimiz için, özel bir transfer şirketinden araba çağırdık. Yüzümüzde maskeler, çantada el dezenfektanı, camları aralık bırakarak, 12.15 Stansted-Sabiha Gökçen uçuşuna yetişmek üzere yola çıktık. Havaalanına vardığımızda check-in kontuarı neredeyse bomboştu. Hani gözyaşınızın bile sıvı miktarını ölçtükleri, illa bir çantanıza piyango vurup, çoğu zaman rastgele aramaya denk düştüğünüz o güvenlikten geçişte de tek tük insan vardı. Bu kadar kısa sürede tüm işlemler bitince, bol zamanı değerlendirmek için alanda yürümeye başladık. Sanki koca havaalanı bize tahsis edilmiş gibiydi. Gümrüksüz alışveriş mağazaları ve yiyecek yerleri kapalıydı. Birçok yerinde anımız olan mekanların terkedilmiş halini garipsemedik desek yalan olur. Koridorun sonunda açık bir Boots dükkanı bulunca, su stokladık uçuş için. Yanımıza her ihtimale karşılık bol miktarda yolluk almıştık.

       

      Türkiye uçuşlarında genel olarak vagonla öte terminale yollarlar. Bu kez, yakındaki bir çıkış kapısına yönlendirildik. Uçağa sırayla ve ateşimizi ölçerek aldılar. Koltuklar arası boşluk falan yoktu. Biz bir dostumuzun yeğeni ile beraber uçtuğumuzdan şanslıydık. Sıramızda yalnızca bir yabancı yolcu vardı.

       

      Normal şartlarda bile dar gelen uçak içerisinde sosyal mesafeyi ve hijyeni korumak fazlasıyla zordu. Hele küçük çocuğunuz varsa, siz “zor” olanı “imkansız” olarak kabul edin. Defalarca, defalarca elimizi dezenfektanla temizledik.  Mesela, tuvalete gitmemek için çok uğraştık ama 4 saatlik yolculukta pek başarılı olamadık. Koridorda kuyruk olmaması için koltuğumuzda beklememiz söylendi. Ancak uçuşun ortasına doğru, bizim koltuklara elini kolunu dayayıp sıra bekleyenlere pek ses edilmediğini gördük. Ancak insanımızı uyarmaya kalkınca genellikle tatsızlık çıkıyor, malum. Herkes en haklı, herkesin bir önceliği var. Gereksiz ağız dalaşının yorgunluğundan çok, bağır çağır sırasında tükürük dağılmasından endişe ettiğimizden sustuk, kenara çekilmeye çalıştık.  Uçaktan inecek yolcuları sıra numaraları ile anons ederek, ayakta duran kalabalığı azaltmaya çalıştıkları sırada, arka sıralardan gelip önümüze geçen çocuklu hanımı nazikçe ikaz ettiğimize de pişman olduk.

       

      Uçuş süresince bazı yeni uygulamalara hazırlıklı olmanızda fayda var. Henüz teyit etmeye fırsatım olmadı ancak hostesin aktardığı bilgiye göre Dünya Sağlık Örgütü’nün uçuş yönetmeliklerine dair bazı tavsiyeleri olmuş. Havalandırma normalden daha soğuk ayarda ve ayak kısmından çalıştırılıyor. Pencere kenarında oturduğumdan bir saatin sonunda, uçağa sağlıklı girip hasta çıkma korkusuyla, eşimle yer değiştirdim. İmkanım olsa ayaklarımı altıma alıp, bağdaş kurup oturabilirdim. Öyle üşüdüm. Havalandırma önüne torbalar, çantalarla bariyer yaptık ama bana mısın demedi. Bu bir. İkincisi, belki bizimki Anadolu Jet-THY ortak uçuşu olduğundandır, bilemiyorum, ama ikram çok kötüydü. Lunch box adı altında servis edilenler, bir yetişkin için fazlasıyla küçük, üstelik de bayat ekmeğe kaşarlı sandviç, küçük kek, meyve suyu ve en küçük şişe su.  Hani alıştığımız sıcacık, pesto soslu, beyaz peynirli THY sandviçi falan beklemeyin. Sonra çay, kahve servisi de kalkmış. Galiba en zoru seyahat boyunca, stres seviyesi barometreyi zorlarken, kafeinsizliğe katlanmak oldu.

       

      Bu arada, şöyle bir uygulama getirmişler. Aynı sırada oturan yolcular aynı anda maskelerini çıkarmasın diye, dağıtılan yemeklerin sırayla yenilmesi gerektiğini anons ediyorlar. Fakat yiyecek servis edildiğinde herkes fazlasıyla acıkmış olduğundan, insanların sırayla birbirini beklemesini istemek en hafifinden iyimser bir temenni olarak kalmış görünüyor.

       

      Son olarak bir not daha, yurtdışından gelenlere artık karantina yok. Girişte test de yapılmıyor.Türkiye’de kalacakları adres ve ulaşılacak telefon numaraları gibi bilgiler içeren bir form doldurtuluyor. Bu formu pasaport içinde yetkililere teslim ediyorsunuz. Formu doldururken dağıtılan kalemlerden sonra da elleri temizledik, tabii.

       

      Tekerlekler nihayet piste değdikten sonra, uçağı sırayla terk ettik. Normal şartlarda her Türk evladı gibi pasaport kontrole kısa mesafe yarışırdık. Bu kez önümüzdekine fazla yaklaşmadan, yine de seri adımlarla pasaport kontrole vardık. Kuyruk yoktu, çok rahat geçtik. Son düzlükte, bavulların teslim alınması kalmıştı. İşte bu safha pek parlak değildi. İçeride Allah için, yerlere, bavulları alırken nerede bekleyeceğinizi belirten çıkartmalar konulmuş. Düzenli olarak “sosyal mesafeye dikkat edilmesi” için anonslar yapılıyor. Ama herkes kendi halinde. Siz kurallara riayet etmek isteseniz de önünüzden, arkanızdan hamle yapanları engelleyemiyorsunuz. Hangi ruh halidir, çözümlemeyi işin uzmanlarına bırakmayı tercih ediyorum.

       

      Son tahlilde, sevdiklerimize kavuşmanın sevinci, seyahatin stresine galip geldi. Ancak yakın tarihte uçak seyahati planlayanlara tavsiyem, risk iştahınızı gözden geçirmeniz. Etrafınızda hasta biri varsa, işiniz bir noktadan sonra şansa kalıyor. Hepimize sağlıklı günler diliyorum.

      uçuş havalimanı havaalanı salgın korona covid19 londra istanbul ikram bulaşma maske dezenfektan uçak thy