• img
    • Esad'lı mı Esad'sız mı?

      Esad'lı mı Esad'sız mı?

      Suriye’d akan kanın durması için çözüme giden yol savaş meydanından değil müzakere masasından geçiyor. Ancak masada pazarlıkların yönünü belirleyecek olan da sahadaki güç dağılımı. Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığını ileri seviyeye taşıyan ve hatta savaşa doğrudan müdahil olabileceği izlenimini veren bir dizi adımı bu çerçevede değerlendirmek gerek.
      Basına yansıyan iddialara göre Rusya, Beşar Esad iktidarının kalelerinden sayılan liman kenti Lazkiye’nin Ceble kasabasındaki Basil Esad Havalimanını askeri üsse dönüştürme çabasında. Pistin uzunluğunu artırmak için hummalı çalışmalar sürerken, askeri personelin barınacağı prefabrik konutlar inşa ediliyor. Yüklüce askeri mühimmat ve zırhlı aracın yanı sıra, danışmanlık amacıyla üç bin kişilik Rus personelin de Lazkiye’ye gönderildiği söyleniyor. Dikkat çeken bir diğer iddia ise, Rusya’nın Akdeniz’e çıkışını sağlayan Tartus Deniz Üssünü, yeni hava üssüne entegre olacak şekilde yeniden yapılandırarak Ceble’nin kuzeyi Rimeyli’ye taşıyacağı. Peki, bu neden önemli?
      Aslında Rusya, savaşın patlak verdiği ilk günlerden bu yana Esad hükümetinin yanında olduğunu ve rejime askeri destek sağladığını saklamıyor. Zaten iki ülke arasındaki askeri işbirliği zamanın Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad ile Sovyetler Birliği arasında imzalanan anlaşmalara dayanıyor. Ancak Rusya’nın basına yansıdığı şekilde yenilenmiş askeri üslere kavuşması, Suriye’deki varlığını -ileride topraklar bölünse dahi- garanti altına alacak önemli bir stratejik hamle.
      İddia edildiği gibi Suriye ordusu yanında savaşmak üzere asker gönderdiği takdirde, Rusya ile karşı karşıya gelmekten sakınacak halkaların koalisyondan kopma olasılığı, askeri açıdan sahadaki dengeleri Esad lehine değiştirebilir.
      Türkiye’nin İncirlik Üssünü IŞİD karşıtı koalisyonun kullanımına açmasının ardından gelen bu hamle, Esad’sız çözüm için bastıranlara karşı adeta bir meydan okuma. İran’la nükleer anlaşma sonrası Suriye krizinin çözümüne yönelik hız kazanan diplomatik görüşmeler kapsamında, tüm ılımlı muhaliflerin IŞİD’e karşı Esad yanında birleşmelerini öneren Rusya, bir yandan yeni bir Cenevre zirvesine zemin hazırlıyor.
      Esad hükümetiyle koordinasyon olmaksızın yürütülen her türlü operasyonu gayrimeşru addeden Putin hükümetinin Suriye’de artan askeri etkinliği, Türkiye’nin Halep’in kuzeyinde oluşturmak istediği güvenli bölge planlarını da tehdit etmekte. Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov’un Washington’a askeri diyalog çağrısı, ABD destekli muhaliflerin hedef olması gibi birtakım ‘istenmeyen gelişmeleri’ önleme amacı taşıyor.
      Öte yandan, PYD Eş Başkanı Salih Müslim’in bundan iki ay önce Al-Hayat’a söylediği üzere YPG’nin Suriye ordusuna katılma ihtimali de -zayıf olmakla beraber- göz ardı edilmemesi gereken değişkenler arasında. Her şekilde Rusya’nın hem askeri hem de diplomatik yoldan izlediği çift kollu strateji Suriye’nin geleceğini belirleyecek pazarlıklarda elini güçlendirecek nitelikte.
      Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in eylül ayı içinde New York’ta yapılacak Birleşmiş Milletler 70. Genel Kurul toplantısında konuşması bekleniyor. Suriye konusunda pasifliği yüzünden yerden yere vurulan Obama yönetiminin başarısız eğit-donat girişimine karşılık, Rusya’nın ekonomik ambargo ve düşen petrol fiyatlarına rağmen müttefikini sonuna kadar kollayan tutumu ve “gerekirse asker göndeririz” çıkışı, Ortadoğu’da yalnız bırakıldığını hisseden müttefiklere derin bir mesaj veriyor. Yıl sonu itibariyle seçim kampanyalarının baskını hissedecek Beyaz Saray’ın Suriye politikasında radikal bir değişim beklemek gerçekçi olmadığı gibi, Savunma Bakanı Ashton Carter’ın Senato’da ifade ettiği üzere Başkan Obama Esad’dan önce gidebilir.
      Özellikle Arap Baharı sonrası kavrulan bölgede, birbirini ardına çöken devletlerin cihatçı gruplara teslim olması, “istikrar olsun çamurdan olsun” tezini parlatırken, önümüzdeki dönem Suriye açısından cevaplandırılması gereken soru: çözümün Esad’lı mı yoksa Esad’sız mı olacağıdır.
      Cenevre 1, Cenevre 2 derken, 2011’den bu yana 250 binden fazla insanın hayatını kaybettiği savaşta, dönüp dolaşıp vardığımız noktanın aynı olması ne kadar acı!Suriye’d akan kanın durması için çözüme giden yol savaş meydanından değil müzakere masasından geçiyor. Ancak masada pazarlıkların yönünü belirleyecek olan da sahadaki güç dağılımı. Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığını ileri seviyeye taşıyan ve hatta savaşa doğrudan müdahil olabileceği izlenimini veren bir dizi adımı bu çerçevede değerlendirmek gerek.
      Basına yansıyan iddialara göre Rusya, Beşar Esad iktidarının kalelerinden sayılan liman kenti Lazkiye’nin Ceble kasabasındaki Basil Esad Havalimanını askeri üsse dönüştürme çabasında. Pistin uzunluğunu artırmak için hummalı çalışmalar sürerken, askeri personelin barınacağı prefabrik konutlar inşa ediliyor. Yüklüce askeri mühimmat ve zırhlı aracın yanı sıra, danışmanlık amacıyla üç bin kişilik Rus personelin de Lazkiye’ye gönderildiği söyleniyor. Dikkat çeken bir diğer iddia ise, Rusya’nın Akdeniz’e çıkışını sağlayan Tartus Deniz Üssünü, yeni hava üssüne entegre olacak şekilde yeniden yapılandırarak Ceble’nin kuzeyi Rimeyli’ye taşıyacağı. Peki, bu neden önemli?
      Aslında Rusya, savaşın patlak verdiği ilk günlerden bu yana Esad hükümetinin yanında olduğunu ve rejime askeri destek sağladığını saklamıyor. Zaten iki ülke arasındaki askeri işbirliği zamanın Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad ile Sovyetler Birliği arasında imzalanan anlaşmalara dayanıyor. Ancak Rusya’nın basına yansıdığı şekilde yenilenmiş askeri üslere kavuşması, Suriye’deki varlığını -ileride topraklar bölünse dahi- garanti altına alacak önemli bir stratejik hamle.
      İddia edildiği gibi Suriye ordusu yanında savaşmak üzere asker gönderdiği takdirde, Rusya ile karşı karşıya gelmekten sakınacak halkaların koalisyondan kopma olasılığı, askeri açıdan sahadaki dengeleri Esad lehine değiştirebilir.
      Türkiye’nin İncirlik Üssünü IŞİD karşıtı koalisyonun kullanımına açmasının ardından gelen bu hamle, Esad’sız çözüm için bastıranlara karşı adeta bir meydan okuma. İran’la nükleer anlaşma sonrası Suriye krizinin çözümüne yönelik hız kazanan diplomatik görüşmeler kapsamında, tüm ılımlı muhaliflerin IŞİD’e karşı Esad yanında birleşmelerini öneren Rusya, bir yandan yeni bir Cenevre zirvesine zemin hazırlıyor.
      Esad hükümetiyle koordinasyon olmaksızın yürütülen her türlü operasyonu gayrimeşru addeden Putin hükümetinin Suriye’de artan askeri etkinliği, Türkiye’nin Halep’in kuzeyinde oluşturmak istediği güvenli bölge planlarını da tehdit etmekte. Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov’un Washington’a askeri diyalog çağrısı, ABD destekli muhaliflerin hedef olması gibi birtakım ‘istenmeyen gelişmeleri’ önleme amacı taşıyor.
      Öte yandan, PYD Eş Başkanı Salih Müslim’in bundan iki ay önce Al-Hayat’a söylediği üzere YPG’nin Suriye ordusuna katılma ihtimali de -zayıf olmakla beraber- göz ardı edilmemesi gereken değişkenler arasında. Her şekilde Rusya’nın hem askeri hem de diplomatik yoldan izlediği çift kollu strateji Suriye’nin geleceğini belirleyecek pazarlıklarda elini güçlendirecek nitelikte.
      Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in eylül ayı içinde New York’ta yapılacak Birleşmiş Milletler 70. Genel Kurul toplantısında konuşması bekleniyor. Suriye konusunda pasifliği yüzünden yerden yere vurulan Obama yönetiminin başarısız eğit-donat girişimine karşılık, Rusya’nın ekonomik ambargo ve düşen petrol fiyatlarına rağmen müttefikini sonuna kadar kollayan tutumu ve “gerekirse asker göndeririz” çıkışı, Ortadoğu’da yalnız bırakıldığını hisseden müttefiklere derin bir mesaj veriyor. Yıl sonu itibariyle seçim kampanyalarının baskını hissedecek Beyaz Saray’ın Suriye politikasında radikal bir değişim beklemek gerçekçi olmadığı gibi, Savunma Bakanı Ashton Carter’ın Senato’da ifade ettiği üzere Başkan Obama Esad’dan önce gidebilir.
      Özellikle Arap Baharı sonrası kavrulan bölgede, birbirini ardına çöken devletlerin cihatçı gruplara teslim olması, “istikrar olsun çamurdan olsun” tezini parlatırken, önümüzdeki dönem Suriye açısından cevaplandırılması gereken soru: çözümün Esad’lı mı yoksa Esad’sız mı olacağıdır.
      Cenevre 1, Cenevre 2 derken, 2011’den bu yana 250 binden fazla insanın hayatını kaybettiği savaşta, dönüp dolaşıp vardığımız noktanın aynı olması ne kadar acı!